Ekonomi her ne kadar içinde matematikle alakalı yaklaşımlar içerdiği için pozitif bilim olarak nitelendirilse de, davranışların etkili olması sebebiyle normatif bir tarafı da vardır.
İçindekiler
Bu sefer sizin için, kritik karar alan kişilerin ruh halleri, aldıkları kararların motifleri ve perde arkası üzerine, çeşitli uzmanların çalışmaları ve gözlemlerimi birleştirerek bir analiz yaptım.
İşim gereği ekonomik konularda yazmak durumundayım. Elbette bununla bağlantılı olarak sosyal ve politik konularla ilgili de yorum yapıyorum. Mesela işsizlik, faiz, döviz kurları, enflasyon ve büyüme "sonuç" olarak değerlendirilmesi gereken gelişmeler iken, söz konusu sonuçları yaratan esasında insan davranışlarıdır. Çoğunlukla bunu görmezden geliriz.
Ekonomi her ne kadar içinde matematikle alakalı yaklaşımlar içerdiği için pozitif bilim olarak nitelendirilse de, davranışların etkili olması sebebiyle normatif bir tarafı da vardır. Bu sebeple 20. yüzyılın başından itibaren yükselen matematiksel iktisat, yerini yavaş yavaş davranışsal iktisada bırakmaktadır. Elbette bu gelişme matematiği tamamen bırakacağımız anlamına gelmiyor. Ancak finansal ekonominin hegemonyası sebebiyle formüle edilen iktisattan daha farklı bir iktisada evrildiğimiz açık.
Makine öğrenmesi ve algoritmalar sayesinde yapay zekanın gerçekleştirdiği sermaye piyasası emirleri gerçeğinde, insanoğlunun sınırlarını keşfetmekten, özünü keşfetmeye doğru ilerlediğini görüyoruz. Ne büyük bir paradokstur ki, ahlakın ve sevginin işe yaramadığını düşünenlerin sayısı giderek artarken bu "ulvi" çaba yayılmaya başladı. Belki de bu çalışmalar insan vicdanının ölmeden önceki yardım çağrısına cevap niteliği taşıyor.
Bu çalışmalara katkı olsun diye, öncelikle yakın çevredeki insanları gözlemleyerek yola çıkıyorum. Örneğin kronik bir hastalıkla boğuşan bir kişinin vereceği kararların yeterliliği hiç sorgulanmaz. Ben sorgularım. Dolayısıyla "bilerek" yapılan ile "bilmeden" yapılan fenalıkları ayırt edebiliyorum. Yine de, gerektiğinde ikazda bulunurum. Toplumda giderek artan depresyonu en yakından takip edebildiğimi de eklemek istiyorum. Bu durumun sonuçlarını ikazla düzeltemeyiz.
Şimdi örneklere geçeyim; Ara sıra görüştüğüm bir tanıdığım herkese kazandığı parayı soruyor, bunu olur olmaz yerlerde yaptığını da hayretle takip ediyorum. Kalabalık bir etkinlik, bir toplantı veya bir arkadaş yemeği, asansör doluyken vs. fark etmiyor. Bunu maksatlı yaptığını düşünenler var ancak benim yorumum farklı.
Para kazanma meselesi ve popüler olma hevesi öylesine öncelikli bir mesele haline gelmiş olmalı ki, yer veya zaman mefhumu gözetmeden merakını oracıkta tatmin etmek istiyor. Kendine güveni çok gibi gözükse de, vesveseli olduğunu fark edebiliyorum. Ancak kalabalığın ortasında sorulan sorulara doğru cevabı aldığından şüpheliyim. Aldığı yanlış cevaplarla hareket edip arzu etmediği sonuçlar alınca, anksiyetesinin arttığını düşünüyorum. Bir de aldığı bilgilerle gerçekleştirdiği konuşmalar önünde sonunda duyuluyor. İnsanların güveni kendisine giderek azalıyor. Ancak ayrıntılara dikkat etmediği için bunu göremiyor.
Ara sıra görüştüğüm bir başka kişi de, meslektaşlarının bulunduğu her karede bulunmak için ciddi bir çaba veriyor. Rekabetten hiç hoşlanmıyor. Ancak eğitimli insanlara ait bir mesafeli kibarlıkla "soğukkanlı" durmaya gayret ediyor. Fakat, aynı kurumda bir meslektaşı görev almaya başladığında huzursuzlanıyor. Kendisinin çağrılmadığı hiç bir etkinlik olmasın diye ciddi bir uğraş içine giriyor. Hem ekmek hem de popülarite açısından kaygı taşıdığını gözlemliyorum. Kaygı ve korku aklın katilidir. Bir de popülarite kaygısı eklenince, endişeyle izliyorum açıkçası.
Bir başka tanıdığım kişi ise çok geç yaşta yöneticilik tecrübesi yaşadığı için, sertlikle zalimliği, gerekli olan ile keyfiliği birbirine karıştırıp, sürekli "ben" diye başlayan cümleler kuruyor. Eğer kariyerine zarar vereceğini düşündüğü bir risk varsa, kurum için gerekli olacağını bilse de, söz konusu riski almıyor. Ancak kestirmeci çözümler konusunda fevkalade istekli. Bu durumda ürettiği kısa vadeli çözümler orta vadede ciddi sorunlar yaratıyor. Daha da kötüsü kurumun geleceğinden endişe edenler başka kurumlara geçmeye başladılar. Sokrates'in dediği gibi "Yöneticiler icradan çok buyurmaya başlamışlarsa kurallara uymayı kimse düşünmez". Kuralların keyfi olarak uygulandığı yerlerde aklı başında insanlar çalışmak istemezler. Yukarıda bahsettiğim üç kişinin ortak özelliği farklı konular ve kişiler hakkında konuşmayı sevmeleri. Bir tane daha ortak özellik ekliyorum. Bu saydıklarımın hepsi bir şekilde tansiyon ve kan dolaşımı ile ilgili rahatsızlıklara sahipler. Şaşırtıcı değil mi?
Genç bir tanıdığım, sürekli kendi hayat tarzını ya da inandıklarını yücelten sosyal medya paylaşımları yapıyor ve şahsi mesaj yazmak yerine sesli mesaj göndermeyi adet edinmiş durumda. Bir bakıma kendini yukarıda görüyor. Mesaj yazmaktansa kendi sesiyle karşındakini "kutsuyor". Güçlü insanlarla görüşebilmek için bu kişileri tanıyanlara sürekli mesaj atıyor. Bu şekilde davranan oldukça fazla sayıda genç kuşaktan insan var diyebilirim. Arzu ettikleri cevabı alamadıkları ya da ilgili bulamadıkları zaman hayran oldukları kimselere düşman olabilme kapasiteleri bulunuyor. Bu kişiler bipolarlık ve depresif özellikleri beraber taşıyabiliyorlar.
Bir başka tanıdığım yönetici ise yaşı benden epeyce büyük. Akşam karar verip açıklıyor, sabah ise "vazgeçtim" diyor. Bunu o kadar sık yapıyor ki, etrafında çalışanlar şöyle bir adet edinmiş: "Hemen dediğini yapmayın, 24 saat bekleyin." Başka bir ülkede oldukça tuhaf karşılanacak bu sevk ve idare hatası kendisini hiç rahatsız etmiyor. Oldukça büyük yönetim hataları yaptıktan sonra kararını mecburen değiştiriyor ama, hatanın sorumluluğunu almaktan kaçıyor. Sevapları kendisine, hataları başkasının hanesine yazıyor. Bu kişilerin ortak özelliği de odalarından son çıkan kişinin fikirleriyle hareket etmeleri. Bu kişiler de genellikle "travma sonrası davranış bozukluğu" taşıyan kişiler oluyor. Yani, gençlikte ya da yetişkinlikte büyük olaylar ya da kazalar yaşamış kişilerde büyüklük, kibir, empati kuramama ve aşırı keyfilik ortaya çıkabiliyor. Kronik hastalıkları için alınan ilaçların yan etkileri de bu tip özellikler ortaya çıkarabiliyor.
Tabii bu tip davranışları gösteren kişileri suçlamadan ya da sağlık sebebiyle anlayışlı davranmadan önce şu analizi yapmakta fayda var:
Modern hayatın bize sunduğu bir çaresizliği var ki, göz ardı edemeyiz. Bu çaresizlik uzun bir zamandır "insanın sınırlarını genişletme" olarak bize sunuluyor. Ancak spor, sanat, tasarım, muhakeme, bilim ve en önemlisi görgü konusunda sınıra dayandığını veya kendini yetersiz hissedenlerin sevginin, ahlakın, saygının, idrakin ve vicdanın sınırlarını aşarak eksikliklerini telafi etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu tip insanların istişareyi sadece kendi fikirlerini teyit etmek için kullandıkları da bir başka gerçek.
Dolayısıyla insanın özünü bilmeden, kırgınlıklarıyla barışmadan ve elbette kendisini her haliyle sevmeden kendisine yapılan ikazları anlaması, eksik taraflarını kabullenmesi ve telafi etmesi beklenemez. Ayrıntıya dikkat etmeyen, tatminsiz ve aşırı özgüvenli bireylerin toplumda çoğalması, en başta ekonomik kararların başarı şansını azaltır. Kritik kararların önemli bir kısmı "tepkisel" olur. Olumsuzluklar yayılmadan önü alınamaz hale gelir. Matematik ve diğer bilimler de maalesef bir süre sonra "neler olabileceğini" değil, "ne olduğunu" tahlile yarayan unsurlar haline gelirler. Ayrıca, yan etkileri ve sonuçları zararlı olan kararları alanlar, sağlık durumlarının arkasına saklanamazlar. Eğer muhakeme yeteneği ile ilgili şüphesi olan var ise, kibirli olmadan ya tedavisini değiştirmeli ya da patron bile olsa bir süre dinlenmeli.
Maalesef giderek yayılmakta olan bu davranışların toplum adına yazılacak bir reçetesi yok. Sadece bu davranış kalıbının ortaya çıkardığı zararın farkında olup, bu tip insanlara imrenmeden kendimizi kurtarabiliriz diye düşünüyorum.
Emre Alkin'e ait diğer yazıları okumak için;
Yorum Yazın
Konuyla ilgili sormak ya da eklemek istedikleriniz için yorum bırakabilirsiniz.