Uzman finans yazarı tarafından kaleme alınan bu yazımızda,1980'lerde ve 1990'lara dair örneklemeler ile beraber tasarrufun önemine değinilmiştir.
Çok net hatırlıyorum, 1980'lerde ve 1990'larda faizler o kadar sert dalgalanıyordu ki, vatandaş mevduat yatırırken şöyle soruyordu: "Boşver faizi vade sonunda param ne kadar olacak?" Açıkçası 1973 yılında itibaren başlayan finansal serbestleşme sürecine Türkiye tam 10 yıl sonra katıldığı için, alt yapısı olmadan hızlı bir giriş yaptı diyebilirim.
Her ne kadar bankacılık ve finans bu topraklarda 300 yıldır var olan sektör olsa da, firmaların ve devletin borçlandırılması üzerine kuruluydu. Ancak, 1980'lerle beraber sektör vatandaşın tasarrufunu çekecek şartlara ve ölçeğe hızla ulaştı.
Firmaları kredilendirmeden vatandaşı kredilendirmeye geçiş de aynı şekilde hızlı oldu. Borsanın yükselişi, piyasadaki enstrüman sayısının artışı, döviz bürolarının bir anda ülkeye yayılması gibi gelişmeler vatandaşlara adeta şu mesajı veriyordu: Artık sen de yatırımcı olabilirsin. Bir bakıma doğru bir mesajdı bu. Artık Türkiye'nin güzide şirketlerine ortak olmak, o zamanlar için bir ütopya da olsa onların karından pay almak, özetle sermayeyi tabana yaymak "hayaldi ama oldu" tarzında bir durumdu.
Özallı yıllarla beraber bankaların yanında bankerlerin sayısı da arttı. Ancak bankerlik müessesi bu coğrafyaya özgü yaklaşımlar sebebiyle çöktü.
Parasını kaybeden insanların sayısı oldukça fazlaydı. Açıkçası 1945-1965 doğumlu bebek patlaması kuşağının aklında kalacak en ciddi derslerden biri oldu desem yanlış olmaz. Finansal okuryazarlık eksikliği sebebiyle tasarruf sahibin aldığı ilk sert darbedir. Hiç tartışmasız.
1990'lar ise önüne gelenin banka kurduğu yıllardı ve 1994 yılında yaşanan ekonomik kriz ve devalüasyon ile beraber "her banka sağlamdır" yaklaşımı sona erdi.
Batan birkaç banka sebebiyle yine parasını kaybeden çok sayıda mudinin yanında borsada para kaybeden sayısız mağdur ortaya çıktı. Ancak Türkiye'nin ve Türk insanının ders alması bununla sınırlı kalmayacaktı.
2001 Finansal Krizi, hem bebek patlaması hem de 1965-1979 doğumlu X kuşağının unutulmazları arasına girmiştir desem yanlış olmaz. Banka sayısındaki inanılmaz artış ve tasarruf sahiplerini çoğunlukla yanlış yönlendiren reklamların sonucunda yaşananlar hala hafızamda.
Önce siyasal kriz olarak başlayan sonra finansal krize dönüşen kaos sonucunda çok sayıda banka ve firma tarihe karıştı. Yine parasını kaybedenler oldu. Yine de bu tecrübelerin hiçbiri tasarruf sahiplerinin cesaretlerini kaybetmesi sonucunu yaratmadı.
Yatırımın kaynağı olan özel tasarrufların cesaretten öte oldukça cüretkar şekilde kullanıldığını gören benim gibi uzmanlar, "bari bu paraların sahiplerine azıcık finansal okuryazarlık anlatalım" demek zorunda kaldık. İşte bu sebeple karşınızdayım.
Bugün herhangi bir tasarruf sahibin, "aldım sandığa attım unuttum" diyecek bir lüksü yok. Etrafımdaki insanları "yüzde kaç mevduat faizi alıyorsun" diye sorduğumda "vallahi bilmiyorum" demesi de ilginç geliyor bana.
Kredi alırken bile hassasiyet kayboluyor. "Yeter ki alayım" diyerek maliyetine bakmadan kaynak bulmaya çalışıyor vatandaş.
Anlıyorum, geçim dedi ve borçlar sebebiyle herkes baskı altında. Ancak baskı altındayken bile doğru karar verebilmek en doğru davranıştır.
Bu mecrada sizleri doğru karar vermek adına yalnız bırakmayacağız. Dolar, faiz, altın, borsa, kripto para aklınıza ne geliyorsa bize sorabilirsiniz. Ancak yatırım tavsiyesi vermeyeceğiz çünkü bu işi yapan lisanslı profesyoneller var.
Bizim görevimiz yatırım kararları alırken sizlere ışık tutacak "olmazsa olmaz" bilgileri vermek. Böylece kendi risk profilinizi tanımlayıp en doğru yatırım kararını verebilecek seviyeye geleceksiniz. Kredi alırken veya mevduat yatırırken aldığınız faizi karşılaştırmak en tabii hakkınız. "Vaktim yok" diyenler için buradayız.
Para kolay kazanılmıyor, yatırım macera değildir. Kendi parasına hükmü geçmeyenin geleceği karanlıktır. Bunu unutmayın.
Emre Alkin'e ait diğer yazıları okumak için;
Yorum Yazın
Konuyla ilgili sormak ya da eklemek istedikleriniz için yorum bırakabilirsiniz.